Hayat bazen, kelimelerin gücünü daha iyi anlamamıza neden olur. Ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimizdir bazen tüm farkı yaratan. Şimdi size, bir kadının ve bir erkeğin bir odada, karşılıklı oturdukları bir anı anlatacağım. Hikayeyi dinlerken, “Konuşmanın” ve “konuşturmanın” ne olduğunu, bazen en derin anlamları duygularla nasıl keşfettiğimizi fark edeceksiniz.
Konuşma ile Konuşturma Arasındaki İnce Çizgi
Bir kahve dükkanında, Serap ve Ömer, uzun bir aradan sonra buluştular. İkisi de farklı hayatlar sürüyorlardı, farklı şehirlerde yaşıyor, farklı işler yapıyorlardı. Ama bir şekilde, eski dostlukları onları bir araya getirdi. Konuştukça, birbirlerinin gözlerindeki değişiklikleri fark etmeye başladılar. Serap, nazik bir şekilde, “Beni nasıl buluyorsun?” diye sordu. Ömer hemen cevabı verdi, ancak Serap bununla yetinmedi. Derinlere inmeye başladı. “Gerçekten nasıl hissediyorsun?” dedi. Ve o anda bir şey fark etti, Ömer ne kadar çözüm odaklı bir insandı, fakat Serap’ın sorusu, onun duygu dünyasına inme arzusunu ateşlemişti. İşte o an, bir kadın ve bir erkeğin farklı yaklaşımlarını anlamaya başladılar.
Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı
Ömer, sorunları çözmeyi seven, her durumun bir çözümü olduğuna inanan bir adamdı. Arkadaşları, iş yerindeki partnerleri, hatta ailesi bile onun bu yönünü bilirdi. Ancak o gün, Serap’ın sorusunu yanıtlamaya çalışırken, sanki bir tuzağa düşüyordu. Hemen mantıklı bir yanıt vermek için düşüncelerini toparlıyor, çözüm önerileri sıralıyordu. Ancak Serap, bunu beklemiyordu. O, yalnızca bir süre sessiz kalıp, dinlenmek istiyordu. “Ömer, sen hep çözüm buluyorsun. Ama bazen sadece dinlenmek istiyorum. Beni hissetmeni istiyorum.” dedi.
O anda Ömer, çözümün her zaman doğru olmadığını fark etti. Bazen sadece birine kulak vermek, duygusal bir bağlantı kurmak yeterli olabiliyordu. Çözüm önerisi sunmanın, ilişkilerdeki duygusal bağları derinleştirmediğini, bazen yalnızca konuşarak bile bir kişiye çok şey verebileceğini anlamıştı. İşte o an, ‘konuşturma’ kavramı Ömer’in zihninde yer etmişti. Kendi çözüm odaklı yaklaşımını bir kenara bırakıp, Serap’ı dinlemeye karar verdi.
Kadınların Empatik ve İlişkisel Yaklaşımı
Serap, her zaman ilişkilerde empatik bir yaklaşım sergileyen bir kadındı. İnsanların iç dünyasına girmeyi, onların hislerini anlamayı seven biriydi. Ömer’in hemen çözüm bulmaya çalıştığını fark ettiğinde, bir kez daha bunu düşünmeye başladı. Kadınlar bazen sözlerle değil, duygusal bağlarla konuştururlar. Serap, bu bağları hissetmek için çaba harcar, duygularını paylaşırken, karşısındaki kişinin de hissedebilmesini isterdi. O yüzden “Gerçekten nasıl hissediyorsun?” diye sormuştu. Çünkü bazen, sadece konuşmak değil, o konuşmanın duygusal derinliklerine inmek gerekirdi.
Serap, Ömer’e ne söylemesi gerektiğini biliyordu, ama onun hissetmesini istiyordu. “Sadece benimle ol, dinle ve anlatmak istediklerimi hisset. Her şeyin cevabı, duygularla, kalp sesleriyle bulunabilir.” derken, sadece Ömer’i değil, aslında herkesin konuşturulmayı hak ettiğini anlatıyordu. Bazen yalnızca birinin hislerini paylaşması, sözcüklerin ötesine geçmek demekti.
Konuşma mı, Konuşturma mı?
Serap ve Ömer’in hikayesi, bize şunu gösteriyor: Konuşmak, kelimeleri bir araya getirip anlamlı cümleler kurmakken, konuşturmak; o cümlelerin ötesine geçip, bir insanın iç dünyasına ulaşmak demektir. Erkekler genellikle çözüm odaklıdırlar, fakat ilişkilerde bazen çözüm değil, derin bir bağ kurmak gerekir. Kadınlar ise genellikle empatik bir şekilde insanları konuşturur, onları anlamak isterler. Her iki yaklaşım da farklı olsa da, ortak noktaları vardır: Birbirini anlamak ve dinlemek.
Ömer, bu olaydan sonra sadece Serap’ı değil, kendi iç dünyasında da bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. Çünkü bazen çözüm bulmak değil, birini dinlemek daha kıymetli olur. Konuşturmanın gücünü anlamıştı. Konuşturmak, sadece başkalarını değil, kendimizi de daha iyi tanımamızı sağlar.
Peki ya siz? Kendinizi ve başkalarını konuşturmak için nasıl bir yaklaşım sergiliyorsunuz? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın, belki birbirimize yeni bakış açıları kazandırabiliriz.