Kartezyen Bakış Açısı Nedir? Mantık, Duygu ve Kahkahanın Buluştuğu Felsefi Bir Yolculuk
“Düşünüyorum, öyleyse varım.” Evet, bu cümleyi duymayan yoktur. Ama işin aslı şu ki, filozof René Descartes bu sözüyle yalnızca felsefenin temellerinden birini atmadı, aynı zamanda sabah kahvesini içmeden önce bile mantıklı düşünmeye çalışan tüm insanlara bir yol haritası çizdi. İşte bu yol haritası, yani Kartezyen bakış açısı, mantığın kral, duygunun ise genellikle “şimdilik beklemede” olduğu bir evrendir. Hazırsan, düşünceyle eğlencenin, analitik akılla empatik kalbin dans ettiği bir yolculuğa çıkıyoruz.
Kartezyen Bakış Açısının Temelleri: “Önce Düşün, Sonra Duy!”
Kartezyen bakış açısı, Descartes’ın dünyaya armağan ettiği bir düşünme biçimidir. Basitçe özetlemek gerekirse: Her şeyi sorgula, her bilgiyi analiz et, her iddiayı parçalarına ayır ve aklının onayından geçmeyen hiçbir şeye inanma. Bu yaklaşım, evreni matematik gibi çözülmesi gereken bir denklem olarak görür. “Ben öyle hissediyorum” demek yerine “Bunun mantıksal sonucu nedir?” diye sorar.
Descartes, zihni ve bedeni birbirinden ayırır ve zihni merkeze koyar. Ona göre gerçek bilgi, duyulardan değil, akıldan gelir. Yani, bir çikolatalı pastaya bakıp “çok güzel görünüyor” demek Kartezyen değildir. Onun yerine “Tatlı ihtiyacımı giderecek, kan şekerimi yükseltecek ve geçici mutluluk sağlayacak” demek daha Kartezyen’dir. (Evet, kulağa pek romantik gelmediğinin farkındayım.)
Erkeklerin Kartezyen Tarafı: “Plan Yaptım, Uyguluyorum!”
Erkeklerin düşünce biçimi genellikle Kartezyen bakış açısıyla uyum içindedir. Çünkü onlar, duyguların sisinde kaybolmaktansa, çözüm yollarının otobanında hız yapmayı tercih eder. Örneğin, sevgilisi “Artık eskisi gibi ilgilenmiyorsun” dediğinde erkek, “İlgilenme oranım yüzde 23 azalmış, bunu telafi etmek için haftada bir çiçek göndererek yüzdeyi artırabilirim” diye düşünür. (Bu sırada sevgilisinin aslında sadece sarılma istediğini anlamaz ama olsun.)
Kartezyen mantık erkeklerin elinde bir strateji silahına dönüşür. Her şey planlanır, ölçülür ve sonuca ulaşılır. Ancak bu bazen, hayatın sürprizlerini kaçırmalarına da neden olabilir. Zira mantıkla yaşamak güzeldir ama bazen sadece bir “his”le hareket etmek de hayatın tuzu biberidir.
Kadınların Empatik Dokunuşu: “Kalple Düşünmek de Bir Yoldur”
Kadınlar ise Kartezyen bakış açısına bambaşka bir renk katar. Onlar için gerçeklik yalnızca aklın terazisinde tartılmaz; kalbin terazisi de en az onun kadar önemlidir. Kadın, “Düşünüyorum, öyleyse varım”ı şöyle revize edebilir: “Hissediyorum, o yüzden daha derin varım.”
Bu empatik yaklaşım, Kartezyen sistemin eksik halkasını tamamlar. Çünkü yalnızca akılla hareket etmek bizi robot yapar, yalnızca duyguyla hareket etmek ise bazen yanlış kararlar almamıza neden olabilir. Kadınların ilişki ve duygu odaklı bakışı, Kartezyen aklın sert çizgilerine yumuşak bir dokunuş getirir. Bu ikisi birleştiğinde ise ortaya “akıllı ama sevecen” bir düşünme tarzı çıkar.
Kartezyen Düşünce Günlük Hayatta Nerede İşe Yarar?
Kartezyen bakış açısı sadece felsefe kitaplarında kalmaz; günlük hayatımızda da sık sık karşımıza çıkar. Alışveriş yaparken “Gerçekten buna ihtiyacım var mı?” diye sormak, bir projeyi planlarken “Bu adımın mantıksal sonucu ne olur?” diye analiz etmek ya da bir ilişki hakkında düşünürken “Bu dinamik sağlıklı mı?” diye sorgulamak hep Kartezyen düşüncenin eseridir.
Fakat işin mizahi yanı şu ki, hepimiz bazen Kartezyen prensiplere meydan okuruz. Mesela “Kredi kartı limitimi aşacağımı biliyorum ama bu ayakkabıya bayıldım” dediğimizde Descartes mezarında ters dönerdi. Ya da “Mantıklı değil ama içim öyle istiyor” dediğimizde Kartezyen bakış açısı evrenin bir köşesinde ağlamaya başlar.
Düşün, Hisset, Gülümse: Kartezyenlik Hayatın Neresinde?
Kartezyen bakış açısı, hayatı matematik gibi çözmemizi önerir. Ama hayat bazen matematik değil, daha çok bir stand-up gösterisine benzer: bazen güleriz, bazen şaşırırız, bazen anlam veremeyiz. Bu yüzden en güzeli, Kartezyen aklı rehber olarak almak ama onun bizi yönetmesine izin vermemektir.
Şimdi sıra sende! Sence hayatı daha çok akılla mı yaşamalıyız, yoksa kalbin sesi de eşit söz hakkına sahip olmalı mı? Yorumlarda düşüncelerini paylaş, çünkü belki de Descartes’ın bile aklına gelmeyen bir fikir sende vardır!